Çok zor dönemlerden geçtiğimiz doğrudur; Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını ülkemizi başta ekonomi olmak üzere her anlamda zora, hem de çok zora soktu; Kesenin(Hazine) boş olduğu gerçeğiyle yüzleştik.
Ükemizin önemli bilim adamları ve alanında uzmanlaşmış akademisyenleri Bilim Kurulu masası etrafında toplanarak ülkemiz ve dünya genelinden virüse ilişkin gelen veriler doğrultusunda beyin fırtınaları yaparak bilimsel çalışmalar ışığında hükümetin alması gereken önlemleri kademe kademe raporladı.
Bilim Kurulu'nun tavsiyesi sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında toplanan kabinenin aldığı kararlar oldu. Bizler de vatandaşlık görevlerimizi en iyi şekilde yerine getirerek duyurulan bu kararlara ve yasaklara uyduk!..
Açıklanan kararlarda bazı zamanlama hataları vardı ki düşman başına!
Hayati derecede önem arz eden hatalardı; buna örnek olarak ilk kez açıklanan sokağa çıkma yasağı, ve marketlerdeki uzun makarna ekmek, un kuyrukları ve iç içe geçmiş kalabalıklar... Hükümetin aldığı kararların doğruluğu veya yanlışlığı, bu kararların toplumsal etkileri tartışmaya açık uzunca bir konu...
Dünya genelinde onbinlerce insanın ölümüne neden olan virüs, ülkemizde ölümcül tarafıyla değil de haklı olarak daha çok ekonomik etkisiyle tartışıldı. Yeterince kemer sıktık, ekonomik sıkıntılar nedeniyle devlet kurumları önünde kendini ateşe veren vatandaşlarımız, geride mektuplar bırakarak hayatlarına son veren baba ve annelerimize ağladığımız günlerin üzerine çöken Covid-19 kabusu, adeta kâbusumuzun kâbusu haline geldi.
Peki, bu saatten sonra maddi açıdan dayanma gücümüz ne kadar kaldı. Banka kredileriyle borçlandırılan bizler, daha nereye kadar borçlanacağız. Borcun borcunun borcu, eşittir 'Tosuncuk' ticaretidir. Sonunda bir çöküş olduğu kaçınılmaz olan ve tecrübe ile sabit olan bu 'Saadet Zinciri' ne kadar sürer?
Sokağa çıkma yasağı var, bankalar kapalı ama takastaki esnaf çekleri takasa açık haliyle çatır çatır yazıldı..
Turizmci, lokantacı, simitçi, berber, Ayşe teyze, Hüseyin amca kara kara elektrik, su gibi faturalarını 'nasıl öderim' diye düşünürken ve çoğu kentte faturalarını ödeyemeyen vatandaşın eletriği-suyu kesilirken 'biz bize yetebildik mi?'
'Hayat Eve Sığar' dedik ama dolaba birşey sığdıramadık.
'Cuma günü 4 gün dışarı çıkamayacağız' Eee elde-avuçta yok, 'Sabır ile Koruk Sirke Olurmuş' ne güzel bir Atasözü!..
Benim evimin toplam genişliği kadar buzdolabı olan evcikler var.. Vatandaş 5 kişilik ailesi ile bir odaya hayatlarını sığdırmaya çalışırken, devlet vatandaşın önüne mecburi bir yol çiziyorsa, en azından maddi yaşam şartlarını sağlamalı; Temel anlamda, devletin asli görevlerinden biri de vatandaşını yaşatmak değil midir?
Bu salgın döneminde siyasiler halk dilinden uzak, tıbbi terimler içeren söz üretme çabasına girdi. Kalabalık ve anlaşılmayan cümlerler kurarak kendilerince ciddi bir görünüme büründüler; Karşısına bir rakip geçince Tavus Kuşu gibi kabararak kafa karışıklığı yaratma çabasıyla sarf edien süslü püslü sözler çok, ama çözüm yok!..
Koronalı günler öyle böyle gelip geçerken para kazanmak mecburiyetinde olan yaşlı-genç işçiye virüs bulaşmaz mı? Yoksa sadece bizim hükümet, tüm dünyanın bilmediği 'güdümlü virüs' özelliğini mi keşfetti de kimsenin bundan haberi yok....
Kıssadan hisse sevgili dostlar, Gerekten de Türk milleti olarak 'Biz Bize Yeteriz!'
19 Mayıs 1919 Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'mız kutlu olsun.